Manisa Tarzanı Ahmet Bedevi Mezarı Başında Anıldı

Türkiye’nin tanınan ilk çevrecisi olarak ve “Manisa Tarzanı” lakabıyla tanınan Ahmet Bedevi, ölümünün 62. yıl dönümünde mezarı başında dualarla anıldı.

Manisa Çatal Asri Mezarlığı’nda gerçekleşen anma törenine, Manisa Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Burak Deste, Genel Sekreter Yardımcısı Ali Kılıç, Kültür ve Sosyal İşler Dairesi Başkanı Ural Sevener, Mezarlıklar Dairesi Başkanı Erhan İnce, AKUT Kurucusu Nasuh Mahruki, dağcılık ve doğa kulüpleri üyeleri ile Manisalı doğaseverler katıldı. Ahmet Bedevi dualarla anıldıktan sonra mezarına karanfiller bırakıldı. Manisa Tarzanı’nın çevre bilincine yaptığı katkılar ve doğaya olan sevgisi bir kez daha dile getirildi.

“Manisa Tarzanı’nın izinden gitmeye devam edeceğiz”

Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Burak Deste, ölümünün üzerinden 62 yıl geçmesine karşın Manisa Tarzanı’nın bıraktığı doğa mirasının hala yaşatıldığını belirterek, “Şehrimizin ve ülkemizin ilk çevrecisi olarak kabul edilen, hayatını doğaya ve yeşile adamış Ahmet Bedevi’yi, Manisa Tarzanımızı rahmetle anıyoruz. O, sadece Manisa’nın değil, tüm Türkiye’nin gönlünde taht kurmuş, çevre bilincinin gelişmesine öncülük etmiş eşsiz bir şahsiyet. Onun bıraktığı miras, bizlere doğaya sahip çıkmanın önemini bir kez daha hatırlatıyor. Manisa Tarzanı’nın izinden giderek, yeşil alanların korunması, doğal yaşamın desteklenmesi ve çevre bilincinin artırılması için çalışmalarımızı kararlılıkla sürdüreceğiz” ifadelerini kullandı.

Manisa Tarzanı Ahmet Bedevi, ömrünü Manisa’nın yeşillendirilmesine ve çevre bilincinin yaygınlaşmasına adamış bir isimdi. Yaptığı çalışmalarla Türkiye’de çevre hareketinin öncülerinden biri olarak kabul edilen Ahmet Bedevi, vefatının ardından bıraktığı yeşil mirasla anılmaya devam ediyor.

 

 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Köprübaşı’nın İlçe Oluşunun 35. Yıl Dönümünde Coşkulu Kutlama

Manisa’nın Köprübaşı ilçesi, ilçe statüsüne kavuşmasının 35’inci yılını coşkulu bir etkinlikle kutladı. Kutlama programına katılan Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek, Köprübaşı’nın yıllardır hak ettiği hizmetleri alamadığına dikkat çekerek, “Köprübaşı, uzun yıllar boyunca görmezden gelinmiş, temel hizmetlerde geri bırakılmış. Biz bu tabloyu değiştirmek için buradayız” diyerek ilçeye doğalgaz ve altyapı yatırımlarının müjdesi verdi.

Köprübaşı Zeki Koçak Mesir Alanı’nda düzenlenen kutlamalara, yağmura rağmen ilgi yoğundu. Gecede sahne alan sevilen sanatçı Ayşe Dinçer, vatandaşlara unutulmaz anlar yaşattı. Kutlama programına Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek, Nurcan Zeyrek, Köprübaşı Belediye Başkanı Fatih Taşlı, Berrin Taşlı, siyasi parti temsilcileri ve çok sayıda vatandaş katıldı. Konser öncesinde Köprübaşılılara hitap eden Başkan Ferdi Zeyrek, ilçenin yıllardır hak ettiği hizmetleri alamadığını belirtti. Zeyrek, “Bugün rabbimin bereketiyle, sizlere müjdelerle geldim. Köprübaşı Belediye Meclisi’nden geçti, bu ay da Büyükşehir Belediye Meclisi’nden geçmesini bekliyoruz. Artık Köprübaşı’na doğalgazın hayırlı olmasını diliyorum. Ayrıca ön iznini aldığımız altyapı çalışmalarıyla hem Köprübaşı’nın hem de Borlu’nun altyapısını tamamen yenileyeceğimizin müjdesini de vermek istiyorum” dedi.

“Gece gündüz demeden çalışacağım”

Seçimlerde verilen destek için teşekkür eden Zeyrek, “Bize bu hizmetleri getirme fırsatını verdiniz. Sizlerden tek isteğim; yüzünüzden gülümseme eksik olmasın. Daha yaşanabilir bir Köprübaşı ve Manisa için gece gündüz demeden çalışacağıma bir kez daha söz veriyorum” ifadelerini kullandı.

Köprübaşı Belediye Başkanı Fatih Taşlı da, ilçenin 35. kuruluş yıl dönümü etkinliklerine katkılarından dolayı Büyükşehir Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek’e teşekkür etti. Konuşmaların ardından sahneye çıkan Ayşe Dinçer, yağmura rağmen alanı dolduran vatandaşlara şarkılarıyla unutulmaz bir gece yaşattı.

 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Bornova’da şiirle mevsimlere dokunuş

Bornova Belediyesi’nin düzenlediği “Bahara Veda, Yaza Merhaba” şiir dinletisi, Kent Söyleşileri kapsamında Uğur Mumcu Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi. Şairlerin mevsim temalı şiirleriyle duygusal anlar yaşanırken, Erdoğan Çördük’ün müzikleri geceye renk kattı. Etkinlik, sanatseverlerin yoğun ilgisiyle karşılandı.

 Bornova Belediyesi’nin düzenlediği Kent Söyleşileri kapsamında gerçekleşen “Bahara Veda, Yaza Merhaba” adlı şiir dinletisi, sanatseverleri Uğur Mumcu Kültür Merkezi’nde bir araya getirdi. 24 Mayıs Cumartesi günü düzenlenen etkinlikte, mevsim geçişinin hüznü ve coşkusu şiirlerle harmanlandı.

Sunuculuğunu İbrahim Aktaş’ın üstlendiği gece, Atila Er’in açılış konuşmasıyla başladı. Tuğçe Yerdelen, Kemal Kantar, Müjgan Eminoğlu, Mehmet Rayman, Fatma Nişancı, Gülizar Atan, Nurgül Ekeke, Ali Kurt, Buket Işıkdoğan Köse, Fatma Aras, Coşkun Şimşekli ve Metin Soydeveli’nin seslendirdiği şiirler, salonu dolduran dinleyicilere unutulmaz anlar yaşattı. Müzik performanslarıyla geceye renk katan Erdoğan Çördük ise alkışlarla karşılandı.

 

 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

8 Bölümden Oluşan Belgesel Seri ‘Heartland Veterinerleri’, 2 Haziran Pazartesi 20.00’de National Geographic WILD Ekranlarında Başlıyor!

Nebraska’da kar fırtınaları, ilkbahar kasırgaları ve yaz sıcağı dalgaları, yalnızca en cesur ve en tutkulu veterinerlerin üstesinden gelebileceği çeşitli zorluklar sunar. Dr. Erin ve Ben Schroeder, sahip oldukları bu üstün beceri ve tecrübeleri bir sonraki nesle aktarıyor. 

Sekiz bölümden oluşan ilgi çekici belgesel seri “Heartland Veterinerleri”, 2 Haziran Pazartesi saat 20.00’de National Geographic WILD ekranlarında başlıyor.

Ödüllü yönetmenlerden nefes kesen belgeselleri, vahşi yaşamın gözler önüne serildiği kaliteli yapımları Türk izleyicisi ile buluşturan National Geographic WILD kanalını D-Smart, Digiturk ve TOD, KabloTV, S Sport Plus, Tivibu ve TV+ platformlarından izleyebilirsiniz.

 

 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

14 Haziran’da Kalamış’ta Sanat ve Denizin Büyüleyici Buluşmasına Hazır mısınız?

İstanbul’un gözde lokasyonlarından Kalamış Marina; 14 Haziran Cumartesi günü sanat, gastronomi ve müziği bir araya getiren özel bir festivale ev sahipliği yapacak.

“Art on the Boat” festivali aynı gustoya sahip kitleleri “Sessiz Lüks” temasıyla bir araya getirerek, özgün deneyimlerin yaşanacağı bir gün sunmayı hedefliyor.

20 yıllık deneyimiyle sektöre yön veren İntersis Ajans’ın organizasyonuyla gerçekleşecek bu tam günlük festival, denizin ve sanatın birleştirici gücünden ilham alıyor. Yelkencilikte sıkça kullanılan “Düğüm yok bağ var” mottosu ise etkinliğin ana teması olarak öne çıkıyor.

Kalamış Marina’da Düzce’nin önde gelen inşaat firması İştirak Yapı A.Ş. ve Türkiye’nin en önemli makarna üreticilerinden Mutlu Makarna’nın sponsorluğunda gerçekleşecek etkinlikte, Masterchef Moderatörü Mehmet Yalçınkaya, Bedri Usta, Kızıl Sakal’ın Mutfağı Eren Kaşıkçı, Uluslararası Dokuma Sanatçısı Fırat Neziroğlu, sanatçı Haluk Tuğcu, sanatçı Pınar Tuğba Biçmen, Davranış Bilimleri Uzmanı, Yazar, Müzisyen Aşkım Kapışmak, Duayen sanatçı Haldun Dormen   gibi pek çok özel konuk yer alacak. Festivalin finalinde  ise Melis Sökmen-Ceyda Pirali Orkestrası sahne alacak.“ The Color of Sound Sunset” başlıklı performans, katılımcılara klasik cazdan modern ezgilere uzanan unutulmaz bir müzik deneyimi yaşatacak.

“Art on the Boat”, doğru kitleleri nitelikli ve zevk sahibi etkinliklerle buluşturmayı hedefliyor. Tüm gün boyunca sahne performansları, marinadaki teknelerde gerçekleşecek özel atölye ve sohbetler ile yelken kültürü, sanat ve gastronomi bir araya geliyor. Etkinlik 14 Haziran 2025, Cumartesi, 10.00 – 22.00 saatleri arası Kalamış Setur Marina’da

 

 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Nilüfer’de Karadeniz Festivali coşkusu

Nilüfer Belediyesi’nin bu yıl ilk kez düzenlediği Nilüfer Karadeniz Festivali, Tuğçe Kandemir konseriyle başladı. Açılışta konuşan Belediye Başkanı Şadi Özdemir, “Herkesin kültürünü, sanatını, sporunu, duygusunu yaşadığı bir Nilüfer yaratalım, hep birlikte mutlu ve kardeşçe yaşayalım” dedi.

Nilüfer Belediyesi tarafından bu yıl ilk kez düzenlenen “1. Nilüfer Karadeniz Festivali” büyük bir coşkuyla başladı. Fatih Sultan Mehmet Bulvarı Hastane Alanı’nda gerçekleştirilen festivalin açılış gecesinde ünlü şarkıcı Tuğçe Kandemir sahne alırken, binlerce vatandaş keyifli anlar yaşadı.
Nilüfer Kültür Sanat ve Sosyal Etkinlikler Derneği (NİLSADER), Karadeniz Asıllı Sanayici ve İş Adamları Derneği (KARADENİZSİAD) ve Karadenizliler Platformu işbirliğinde düzenlenen festivalin açılışına Nilüfer Belediye Başkanı Şadi Özdemir ve eşi Nuray Özdemir, Rize Fındıklı Belediye Başkanı Ercüment Şahin Çervatoğlu, CHP Nilüfer İlçe Başkanı Özgür Şahin ile Bursa’daki Karadeniz illeri dernekleri başkanları katıldı.

HERKESİN KÜLTÜRÜNÜ YAŞADIĞI BİR NİLÜFER
Festivalin açılış konuşmasını yapan Nilüfer Belediye Başkanı Şadi Özdemir, Bursa’daki Karadeniz illeri derneklerinin başkanları ile birlikte sahneye çıkarak vatandaşları selamladı. Başkan Şadi Özdemir, desteklerinden dolayı dernek temsilcilerine teşekkür etti.
“Herkesin Sesi, Hepimizin Nilüfer’i” sloganını hatırlatan Başkan Şadi Özdemir, “Herkesin kendisi gibi hissettiği; kültürünü, sanatını, sporunu ve duygusunu yaşadığı bir Nilüfer yaratalım, hep birlikte mutlu, barışçıl ve kardeşce yaşayalım istiyoruz” dedi.
Nilüfer Belediyesi’nin daha önce Yeni Yıl Festivali, Ramazan Sokağı gibi etkinlikler düzenlediğini anımsatan Başkan Şadi Özdemir, Nilüfer Balkan Panayırı’nın ardından Nilüfer Karadeniz Festivali’ni de düzenleyerek Nilüfer’in renklerini çoğalttıklarını söyledi.
Üç gün boyunca sürecek festivalde birlikte güzel zamanlar geçireceklerini belirten Başkan Şadi Özdemir, “Birlikte eğleneceğiz, güleceğiz, şarkılar söyleyeceğiz, çocuklarımız oyun oynayacak. Çocuklara, gençlere ve yetişkinlere yönelik düzenlediğimiz atölyelerde keyifli zamanlar geçireceksiniz” ifadelerini kullandı.
Rize Fındıklı Belediye Başkanı Ercüment Şahin Çervatoğlu da konuşmasında, “Karadeniz insanı coğrafyası ne olursa olsun merttir, inatçıdır, coşkuludur ve heyecanlıdır” diyerek festivale katılanlara bol keyifli anlar diledi.

TUĞÇE KANDEMİR KONSERİYLE COŞKU DORUĞA ÇIKTI
Anka Halk Dansları’nın gösterisi ile başlayan festivalin ilk günü DJ Uğur Başaran’ın performansıyla devam etti. Karadeniz müziğine özgün yorumuyla yeni bir soluk getiren Fola Grubu’nun konserinin ardından sahneye çıkan ünlü şarkıcı Tuğçe Kandemir, alanı dolduran vatandaşlara keyifli anlar yaşattı.
Kandemir, “Aradan Çok Yıllar Geçti”, “Seni Öptüğüm Sokak”, “Açıldı Kapılar” gibi sevilen şarkılarının yanı sıra popüler parçalarını da seslendirerek izleyenlerin büyük beğenisini topladı. Kandemir’e Nilüfer Belediye Başkanı Şadi Özdemir ve eşi Nuray Özdemir  çiçek vererek teşekkür etti.
1. Nilüfer Karadeniz Festivali, atölyeler, dans gösterileri, DJ performansları ve konserlerle FSM Hastane Alanı’nda 1 Haziran’a kadar devam edecek.

 

 

 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

ING Türkiye’den yeni iletişim platformu: “Aslan gibi banka, arkanda”

Türkiye’nin en sevilen dijital bankası olma hedefiyle ilerleyen ING, yeni iletişim platformu ile sektöre yön veren marka hikayesini bir adım daha ileriye taşıyor.  ING Türkiye, “Sen hayatını yaşa” marka yolu ile insanların hayatında bankacılığın daha az yer tutması gerektiğine vurgu yapıyor. ING, yeni iletişim platformunda yer alan ve kazandıran dijital banka konumlamasını güçlendirirken, “Aslan gibi banka, arkanda” söylemiyle de bankacılığı zahmetsiz hale getirerek hayatlarında istediklerini yapabilmeleri için müşterilerinin yanında olduklarını vurguluyor. 

ING’nin yeni iletişim platformu ile yayınlanan ilk reklam filminde günlük yüksek faiz kazandıran Turuncu Hesap’ın özelliklerine dikkat çekiliyor. ING’li olan ve ING’li olmayan iki karakterin karşılaştırıldığı filmde, gondolda yer alan karakterlerin arkasında maaşlarını temsil eden iki karakter oturuyor. Maaşını Turuncu Hesap’ta değerlendiren karakter, günlük yüksek faizle her gün kazanırken, ING’li olmayan karakterin maaşının uçması eğlenceli bir dille anlatılıyor.  Ayrıca ING’li karakterin arkasında yer alan aslan gölgesi ile markanın logosuna ve güven veren duruşuna dikkat çekiliyor. ING Türkiye, yeni reklam filmi ile kazandıran ürünleri, dijital çözümleri ve zahmetsiz bankacılık anlayışı ile hayatı kolaylaştırmasının yanı sıra müşterilerinin güvenle sırtını yaslayabileceği bir çözüm ortağı olduğunu vurguluyor. 

Gökçe Say: Müşterilerimize “sen hayatını yaşa’ diye “Aslan gibi banka, arkanda” diyoruz. 

Markanın yeni iletişim yolculuğu ile ilgili görüşlerini aktaran ING Türkiye İletişim ve Marka Deneyimi Grup Direktörü Gökçe Say, “ING olarak amacımız müşterilerimizin iş ve özel yaşamlarında bir adım önde olmalarını mümkün kılmak. Bu amaç doğrultusunda kendimizi kazandıran dijital banka olarak konumluyor, zahmetsiz bankacılık hizmetlerimizle müşterilerimizin en büyük destekçilerinden biri olmayı hedefliyoruz. Yeni iletişim platformumuzla bu yaklaşımımızı daha ileriye taşıyoruz. Çünkü biliyoruz ki dijitalleşmenin ve yaşanan hızlı değişimlerin etkisiyle bankacılık deneyimi her gün yeniden tanımlansa da asıl değer müşterilerimizi güçlendiren ve destekleyen bir çözüm ortağı olmaktan geçiyor. Biz de bu yaklaşımımızı ‘Aslan gibi banka, arkanda’ söylemiyle somutlaştırıyoruz. Müşterilerimize ’sen hayatını yaşa’ diye ’Aslan gibi banka, arkanda‘diyerek finansal hizmetler sunan bir kurum olmaktan öte, hayatlarında istediklerini yapabilmeleri için onları destekleyen, cesaretlendiren ve güven veren bir yol arkadaşı olduğumuzu vurguluyoruz” dedi. 

 

 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

BİLGİ, Türkiye Ekonomi Kurumu Bahar Konferansı’na ev sahipliği yaptı

İstanbul Bilgi Üniversitesi, Türkiye Ekonomi Kurumu Bahar Konferansı’na ev sahipliği yaptı. Alanında öncü çalışmalara imza atan 20’den fazla ekonomistin katıldığı konferansta Nobel Ekonomi Ödüllü Prof. Dr. Daron Acemoğlu (MIT), Prof. Dr. Jeffrey Sachs (Columbia Üniversitesi), Prof. Dr. Ufuk Akçiğit (Chicago Üniversitesi), Prof. Dr. Şevket Pamuk (Boğaziçi Üniversitesi), Prof. Dr. Gülçin Özkan (King’s College London), Prof. Dr. Asaf Savaş Akat gibi alanında önde gelen akademisyenler söz aldı.

150’den fazla akademik çalışmanın sunulduğu konferansta; makroekonomi, para politikası, enflasyon, finansal piyasalar, çevre ekonomisi, işgücü piyasaları, kalkınma ekonomisi ve enerji gibi konularda oturumlar düzenlendi.

 Konferans, Türkiye Ekonomi Kurumu Başkanı Prof. Dr. Hasan Kazdağlı’nın açılış konuşmasıyla başladı.  Ekonomik istikrara ve rasyonel politikalara olan ihtiyacın altını çizen Kazdağlı, konferans boyunca ekonomi ile ilgili geniş bir yelpazede pek çok bilimsel çalışmanın ele alınacağını ifade etti.

 ‘Küreselleşme boyut değiştiriyor’

 İstanbul Bilgi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. M. Ege Yazgan konuşmasında küreselleşmenin dönüşümüne dikkat çekti. Küreselleşmenin uzun zamandır durağanlaştığını belirten Yazgan, “Trump yönetimiyle birlikte sıkça tartışılan küreselleşmenin sonu meselesi aslında 2008 krizinden sonra başlamıştı. Özellikle imalat sanayinde küreselleşmenin yavaşladığını görüyoruz. Ama bu küreselleşmenin bittiği değil, boyut değiştirdiği anlamına geliyor” dedi.

Prof. Dr. Yazgan, Çin’in imalat sanayi üretimindeki küresel hakimiyetine dikkat çekerek şu değerlendirmelerde bulundu: “Bugün dünya imalat sanayinin yüzde 35’ten fazlası Çin tarafından gerçekleştiriliyor. Çin, fragmantasyon (parçalı üretim) sürecine devam ederken aynı zamanda üretimi kendi içine çekerek yerelleştiriyor. Diğer ülkeler imalat sanayinde Çin’e daha bağımlı hale gelirken, Çin dışa bağımlılığını azaltıyor.”

Hizmet sektöründeki küreselleşmenin ivmesini koruduğunu vurgulayan Yazgan, “İmalat sanayinde durağanlık gözlemlenirken iletişim teknolojileri gibi hizmet alanlarında küreselleşme hızla artmaya devam ediyor. Yeni hizmet sektörlerinde Hindistan öne çıkan ülkelerden biri olarak dikkat çekiyor” dedi.

 ‘Verimlilik problemi ülkeleri ekonomik büyümede yavaşlatıyor’

 Chicago Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ufuk Akçiğit konuşmasında, büyüme ve kalkınma üzerine yaptığı mikro veri temelli araştırmalarını paylaştı. Dünya Bankası’nın 2024 yılı “Orta Gelir Tuzağı” raporuna akademik liderlik eden Akçiğit, konuşmasında ülkelerin ekonomik gelişiminde “orta gelir tuzağı”na nasıl yakalandıklarını ve bundan nasıl çıkabileceklerini değerlendirdi.

“Bu tuzağı aşmak için ülkelerin kendi iç dinamiklerine ve kurumlarına odaklanmaları gerekiyor. Başarı örnekleri olarak Polonya, Güney Kore ve Şili dikkat çekiyor. Çin’i denklemden çıkardığımızda orta gelir grubundaki ülkelerin genel olarak başarılı bir büyüme hikayesi yazamadığını görüyoruz. Özellikle verimlilik problemi ülkelerin ekonomik büyümede yavaşlamalarına neden oluyor” dedi.

Türkiye özelinde değerlendirildiğinde, büyüme rakamlarının dikkat çekici olsa da bu büyümenin niteliğinin sorgulandığını vurgulayan Akçiğit “Ekonomik göstergeler, büyümenin ağırlıklı olarak sermaye yatırımları ve emek katkısıyla sağlandığını; verimliliğin ise büyümeye yeterince katkı vermediğini gösteriyor. Oysa sürdürülebilir kalkınmanın temel taşı verimlilik artışı. Bu da Türkiye’nin “iki ileri bir geri” ilerlemesine yol açıyor” diye konuştu. 

‘Ekonomik kalkınma bir yatırım sürecidir’

 Columbia Üniversitesi Sürdürülebilirlik Merkezi Direktörü Prof. Dr. Jeffrey Sachs ise “Ekonomik kalkınma ve özellikle sürdürülebilir kalkınma bir yatırım sürecidir” diyerek uluslararası sermaye akışlarındaki dengesizliklerin altını çizdi. 

Düşük gelirli ülkelerin dış sermayeye erişme derecelerinin düşüklüğüne dikkat çeken Sachs, bu ülkelerin çoğunluğunun yatırım yapılabilir kredi notuna sahip olmadığını belirterek kredi derecelendirme kuruluşlarının değerlendirmelerini eleştirdi. 

Uluslararası sermaye piyasalarının hâlâ ABD doları merkezli olduğunu belirten Sachs, “Amerikan dış politikasının karşı tarafında olmak, neredeyse kesin olarak bir finansal krize giden yoldur. Tüm bu çözümler yavaş yavaş şekilleniyor denebilir, çünkü çok kutuplu bir dünyaya geçiş sürecindeyiz” ifadelerini kullandı.

Sachs ayrıca Türkiye’nin dış finansmana ihtiyaç duyan ülkeler arasında yer aldığını vurgulayarak, daha adil ve etkili bir uluslararası son borç verme mekanizmasının inşa edilmesi gerektiğini belirtti.

‘Demokrasi ekonomik büyümeyi destekler’

Konferansta söz alan Nobel Ekonomi Ödüllü Prof. Dr. Daron Acemoğlu, demokrasi ve ekonomik gelişme arasındaki ilişkiyi değerlendirdi. “Demokrasiden vazgeçen bir ülke, kişi başı GSYİH açısından yaklaşık yüzde 20 kaybediyor” diyen Acemoğlu, demokratikleşmenin uzun vadeli büyüme üzerinde olumlu etkileri olduğunu belirtti. “Bir ülke demokrasiye geçtiğinde, diğer otoriter rejimlere kıyasla bir süreliğine biraz daha hızlı büyüyor. Bu yaklaşık 7–8 yıl sürüyor, ardından 13 yıl kadar süren güçlü bir büyüme atağı yaşanıyor ve bu sürecin sonunda diğer otoriter ülkelere kıyasla yaklaşık yüzde 15–20 daha zengin hale geliyor” şeklinde konuşan Acemoğlu, Türkiye’nin demokrasi skorundaki düşüşe de dikkat çekti.

 ‘Dünya ekonomisi bir dehşet dengesi üzerine kurulu’

 İstanbul Bilgi Üniversitesi Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Asaf Savaş Akat, küresel ekonomi ve siyaset dengeleri üzerine yaptığı değerlendirmede, ekonomik aktivitenin tamamen küreselleştiğini ancak iktisat politikalarının hâlâ yerel ölçekte kaldığını belirterek bu çelişkinin küresel düzeyde kolektif aksiyon ihtiyacını doğurduğunu söyledi.

Mevcut dünya düzeninin İkinci Dünya Savaşı sonrası ABD tarafından kurulduğunu hatırlatan Akat, “Amerika düzeni kurdu, dolar dünya parası oldu. Ama zamanla bu durum sorun çıkarmaya başladı” dedi. ABD’nin efektif talep sorununu çözebildiğini çünkü rezerv paraya sahip olduğunu belirten Akat, “Para onların. Dış denge derdi yok. Bu sistem uzun vadede ciddi mahsurlar barındırıyor,” diyerek mevcut yapının adaletsizliğine dikkat çekti.

Çin’in yalnızca ekonomik değil, askeri bir güç olarak da yükseldiğini ifade eden Akat, “Mevcut hegemonun yeni sistem kurma çabası Çin’i izole etmeye yönelik. Çin birkaç yıl içinde Amerika’dan daha kuvvetli bir orduya sahip olabilir” sözleriyle dünya ekonomisinin bir “dehşet dengesi” üzerinde durduğunu söyledi.

 

 

 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Tarihi halılar podyum oldu

Antalya Fashion Week, birbirinden renkli defilelerle devam ediyor. Etkinliğin dördüncü gününde gerçekleştirilen Gökhan Yavaş ve John Herrera defilelerinde mankenler, geleneksel Döşemealtı Kıllık halıları üzerinde yürüdüler.

 Moda, sanat ve tarihin buluştuğu yer olan Antalya’da düzenlenen Antalya Fashion Week (AFW), dördüncü gününde de unutulmaz iki defileye ev sahipliği yaptı. Kaleiçi’nde Ruin Adalia Hotel’in tarihi atmosferi özel bir sahneye dönüştü. Antalya’nın geleneksel Döşemealtı Kıllık halılarıyla oluşturulan podyum, tarihi yapının atmosferiyle birleşerek görsel bir şölen sundu.

Antalya Valisi Hulusi Şahin ile yerli ve yabancı yaklaşık 250 seçkin davetlinin katıldığı etkinlikte ilk olarak ünlü tasarımcı Gökhan Yavaş’ın defilesi gerçekleşti. Koleksiyon ile bütünleşen halı podyumda yer alan mankenler, başarılı tasarımcının “Holiday Heirlooms” adlı yeni koleksiyonunu sergilerdi. Genç modacı, kendi adını taşıyan GOKHANYAVAS markası ile sokak giyimine yeni bir soluk getirmeyi hedefliyor. Antalya Fashion Week’in ana sponsoru Arso Group’un projelerinden esinlenerek hazırladığı 5 parçalık Kapsül serisi dahil toplam 31 parçadan oluşan koleksiyonunu sergileyen Gökhan Yavaş, konuklardan büyük alkış aldı. 

Antalya Fashion Week kapsamında bu yıl bir de ilk yaşandı. Antalya Fashion Week Europa Temsilcisi Ehat Lekovic’in girişimleriyle, bu yıl Londra Moda Haftası’nın önemli yapıtaşlarından Fashion Scout ile özel bir iş birliğine imza atıldı. Bu kapsamda Londra’nın ödüllü tasarımcısı John Herrera, Antalya’ya gelerek moda haftası kapsamında bir defile gerçekleştirdi. Tasarımlarında, modern kumaş teknikleriyle geleneksel terziliğin dokunuşlarını bir araya getiren John Herrera, büyük beğeni kazandı. Genç modacı, ilk kez geldiği Antalya’yı çok beğendiğini, tarih ve sanat dolu kentin sokaklarından çok etkilendiğini söyledi.

Sekizincisi gerçekleştirilen Antalya Fashion Week’e ana sponsor olmaktan dolayı son derece mutlu olduklarını belirten Arso Group Yönetim Kurulu Başkanı Ruslan Osmanlı da, sanata ve modaya olan desteklerinin süreceğini söyledi. Ruslan Osmanlı, “Antalya’nın turizm yanı sıra sanat ve moda ile anılmasına imkan sağlayan, uluslararası arenada adının geçmesine imkan veren Antalya Moda Haftası’nı desteklemeye devam edeceğiz” dedi.

 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Üsküdar Üniversitesi, “Bilim Kafe Buluşmaları” ile bilimi halkla buluşturdu!

Yükseköğretim Kurulu’nun (YÖK) Mayıs ayının son haftasında Türkiye genelindeki üniversitelerde eş zamanlı olarak başlattığı “Bilim Kafe” etkinlikleri çerçevesinde Üsküdar Üniversitesi, bilim ile halkı bir araya getirdi.

Üsküdar Üniversitesi, Ümraniye Belediyesi iş birliğiyle Ümraniye Millet Bahçesi’nde keyifli ve bilgilendirici bir “Bilim Kafe Buluşmaları”na ev sahipliği yaptı. Etkinliğin açılış konuşmasını yapan Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Reklamcılık Bölümü Öğretim Üyesi ve Bilim İletişimi Ofisi Koordinatörü Doç. Dr. Cihan Becan, “Yükseköğretim Kurulumuzun öncülüğünde, Mayıs ayının son haftası itibarıyla üniversitelerimizin genelinde (81 ilimizde) başlatılması planlanan Bilim Kafe etkinliklerimizin Üsküdar Üniversitesi ayağını gerçekleştiriyoruz.” diye konuştu.

Bilim, adli bilimler ve uzayın sırları konuşuldu

Üsküdar Üniversitesi Kurumsal İletişim Daire Başkanlığı  Medya PR Birim Yöneticisi Şaban Özdemir’in moderatörlüğünü yaptığı etkinlikte Üsküdar Üniversitesi Ceza Adaleti Yüksek Lisans Programı Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Aylin Yalçın Sarıbey, “Adaletin İzinde: Bir Damla Kanın Peşinde” başlıklı sunumuyla adli bilimlerin ve kanıtların gizemli dünyasına ışık tuttu.

Adli bilimlerin suç ve suçluyla mücadeledeki kritik rolünü çarpıcı örneklerle anlatan Prof. Dr. Aylin Yalçın Sarıbey, “Olay yerindeki sessiz tanıkları bilimsel yöntemlerle konuşturarak suçluyu yakalamaya çalışıyoruz, çünkü onlar yalan söylemez.” dedi.

Adli bilimlerin genellikle öldürme, yaralama ve cinayet gibi toplumun duymak istemeyeceği ancak hayatın bir realitesi olan konularla ilgilendiğini belirten Prof. Dr. Aylin Yalçın Sarıbey, “Bizim amacımız suçluyu bulmak. Suçlular her zaman bizden daha hızlılar, delilleri karartmaya çalışıyorlar. Biz ise bu sessiz tanıkları nasıl konuştururuz, suçluyu nasıl yakalarız diye çabalayan insanlarız.” ifadelerini kullandı.

Adli bilimlerin temel çıkış noktası “Her temas bir iz bırakır” ilkesi

Adli bilimlerin temel çıkış noktasının “Her temas bir iz bırakır” ilkesi olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Sarıbey, “Dokunduğumuz her şeyde bir iz bırakırız. İçtiğimiz şişenin kenarında DNA’mız, masada parmak izlerimiz, yürüdüğümüz yerde ayakkabı izlerimiz kalır. Biz bu izlerden yola çıkarak tanıkları konuştururuz.” dedi.

Sessiz tanıkların, yani fiziksel delillerin önemine dikkat çeken Prof. Dr. Sarıbey, “Onlar yalan söylemiyorlar, etki altında kalmıyorlar, objektifler. Yeter ki biz doğru bilimsel yöntemleri ve en yeni ileri teknolojik metodolojiyi uygulayalım.” diye konuştu.

Tanıkların korku, panik, baskı altında kalma veya bir yakınını koruma isteği gibi nedenlerle yanılabilme ihtimaline değinen Prof. Dr. Sarıbey, “Bilimsel olarak biliyoruz ki, bir kapkaç olayında görgü tanıklarının yüzde 70’i yanlış kişiyi gösterebiliyor. Bu her zaman kasıtlı olmuyor; panikle, korkuyla veya bir benzerlikle yanılabiliyorlar. Ancak olay yerindeki bir parmak izi veya kan lekesi yalan söylemez, yanılmaz. DNA analiziyle o şahsın kim olduğunu biliriz ve bu bizi yanıltmaz.” şeklinde konuştu.

Adli bilimlerin en temel amacı adaletin sağlanması

Adaletin sağlanmasının toplumdaki güven duygusunu güçlendirdiğini belirten Prof. Dr. Sarıbey, “Faili bulduğumuzda ve o kişi cezasını çektiğinde, hem herkes kendini güvende hisseder hem de zedelenen adalet duygusu onarılmış olur. Adli bilimlerin en temel amacı budur.” İfadesinde bulundu.

Prof. Dr. Sarıbey, en çok bilinen ve en sık kullanılan delilin parmak izi olduğunu belirterek, “Her yerde bırakıyoruz. Suçlular silseler de eldiven taksalar da yok etmeye çalışsalar da hala bugün en fazla olayı parmak iziyle aydınlatabiliyoruz.” dedi.

Kimliklendirme en hızlı parmak iziyle yapılabiliyor

Deprem gibi büyük felaketlerde de kimliklendirmenin en hızlı parmak iziyle yapılabildiğini, vücut bütünlüğü bozulmuş olsa bile parmak izine ulaşıldığında cenazelerin hızlıca kimliklendirilip ailelerine teslim edilebildiğini ifade eden Prof. Dr. Sarıbey, parmak izi bozulan durumlarda ise DNA örneklerinin alındığını ve akrabalardan alınan örneklerle karşılaştırılarak kimliklendirme yapıldığını ekledi.

Her ayakkabının izi de farklı!

Aynı marka ve numaradaki ayakkabıların desenleri aynı olsa da, kişilerin farklı yollarda yürümesi ve ayakkabıların farklı deformasyonlara uğraması nedeniyle her ayakkabı izinin kendine özgü olduğunu ifade eden Prof. Dr. Sarıbey, “Benim ayakkabıma bir çivi battı, sizinkini cam kesti. Öbürünün tabanı parçalandı. Farklı yollardan geçtik, hayat gibi. İşte onların izleri de ayakkabı tabanlarımızda kalıyor.” diye konuştu.

Aynı durumun araç lastik izleri için de geçerli olduğunu söyleyen Prof. Dr. Sarıbey, “Araçlar da aynı yollardan gitmedi, farklı aşınmaları oldu ve o aşınmalar lastikte kişiye özgü bir iz bıraktı. Tıpkı alnımızdaki kırışıklıklar gibi.” dedi.

MESSAGE Bilim Misyonu nasıl çıktı?

Üsküdar Üniversitesi Transgenik Hücre Teknolojileri ve Epigenetik Uygulama ve Araştırma Merkezi (TRGENMER) Müdürü ve MESSAGE deneyi Proje Yöneticisi Dr. Öğr. Üyesi Cihan Taştan ise “Uzayda Keşfedilen Uzun Yaşamın Sırrı: Mikro Yerçekimi, Makro Keşifler” konulu konuşmasıyla Türkiye’nin ilk insanlı uzay misyonu MESSAGE’ın heyecan verici hikayesini paylaştı.

“Moleküler genetiği biraz uzaya doğru taşıma hikayesi bizim hep hayallerimizde olan hikayeydi.” diyerek sözlerine başlayan Dr. Öğr. Üyesi Cihan Taştan, insan DNA’sının dünyanın yer çekimini hissedip hissedemeyeceği ve buna karşı nasıl bir tepki verebileceği sorusunun MESSAGE (Microgravity Associated Genetics) Misyonu’nun temelini oluşturduğunu belirtti.

Projenin 2021 yılında, o dönem ikinci sınıfta olan üç kız öğrencisiyle başladığını anlatan Dr. Öğr. Üyesi Cihan Taştan, Türkiye’nin ilk genetik tedavilerini yapan bir ekibin parçası olarak, bu altyapıyla uzay çalışmasını başlattıklarını, Cumhurbaşkanı’nın Türkiye’nin ilk uzay misyonunu duyurmasıyla birlikte, zaten fikir ve hipotezleri hazır olan MESSAGE projesinin Türkiye Uzay Ajansı ve TÜBİTAK Uzay tarafından Alper Gezeravcı’nın uzayda yapmasına uygun görüldüğünü anlattı.

Uzayda birçok keşifte bulunduk

Dr. Öğr. Üyesi Cihan Taştan, ilk uzay misyonunu Alper Gezeravcı, ikinci uzay misyonunu da Tuva Cihangir Atasever’in gerçekleştirdiğini hatırlatarak, “Her iki astronotumuz da toplamda 20 proje gerçekleştirdi ve biz böylelikle hem NASA’da hem Avrupa Uzay Ajansında özgün diyebileceğimiz birçok keşifte bulunduk.” dedi.

Bu keşiflerin şu anda öğrenciler tarafından yüksek lisans tezlerine ve makalelere dönüştürüldüğünü kaydeden Dr. Öğr. Üyesi Cihan Taştan, “Bir bakıma benim moleküler biyoloji ve genetik hikayem, hep merak ettiğim, hepimizin evinde başladığı o küçük deneyleri merak ederek başladı, büyüdü ve şu an ilk defa uzaya kadar gitmiş bulundu” diye konuştu.

Yapay zekanın girmediği araştırma alanı kalmadı

Yapay zekanın girmediği hiçbir laboratuvar, ekipman veya araştırma alanı kalmadığını belirten Dr. Öğr. Üyesi Cihan Taştan, E-Nabız gibi uygulamalar üzerinden toplanan devasa sağlık verilerinin yapay zeka ile analiz edilerek gelecekte sağlık hizmetlerinde devrim yaratabileceğini söyledi.

“Milyonlarca insanın laboratuvar sonuçları, hastalık verileri ve ilaç bilgileri birikiyor. Yapay zeka sayesinde ileride hastaneye gitmeden, sadece semptomlarınızı yazarak, belki de E-Nabız GPT gibi bir uygulamayla etkileşime girerek ilacınızın otomatikman belirleneceği, ne kadar kullanacağınızın ortaya çıkacağı bir döneme girebiliriz.” diye konuşan Dr. Öğr. Üyesi Cihan Taştan, bu öngörünün hayal olmadığını, geçtiğimiz hafta Çin’de 42 yapay zeka doktoruyla kurulan bir hastanenin faaliyete geçtiğini anlattı.

“Artık deneylerimizi deney tüpünde değil, bilgisayar kodları arasında yapıyoruz, orada gizliler…”

Kendi laboratuvarlarında da yapay zekayı DNA’ları anlamak, insan vücudunun tepkilerini analiz etmek, kanser riskini ve tedavi yöntemlerini belirlemek gibi birçok alanda kullandıklarını ifade eden Dr. Öğr. Üyesi Cihan Taştan, “Bir bakıma artık deneylerimiz deney tüpünde değil, bilgisayar kodları arasında yapıyoruz, orada gizliler. Dünyada da bu yönde bir akış var.” dedi.

Robot ürettik, bu robot deneyleri gerçekleştirdi!

Yakın zamanda Nature dergisinde kabul edilen bilimsel yayınlarından örnek veren Dr. Öğr. Üyesi Cihan Taştan, “Bu deneyi yaklaşık 2 senedir tasarladık. Laboratuvarda hiçbir öğrenci çalışmadı. Robot ürettik, bu robot deneyleri gerçekleştirdi ve öğrencimiz hiç laboratuvara gelmeden evden robota komutlar girerek hücrenin genetiğini değiştirebildik. Buna yapay zeka entegre etmeye çalışıyoruz.” şeklinde konuştu.

“Uzayda telomer uzunluğunu artırabilirsek yaşam süremizi uzatabiliriz”

Türk astronot Alper Gezeravcı ve iki yabancı astronottan alınan örneklerde, DNA’nın uçlarındaki ve uzun yaşamla ilişkilendirilen “telomer” lerin uzayda bulundukları kısa süre içerisinde uzadığını tespit ettiklerini açıklayan Dr. Öğr. Üyesi Cihan Taştan, bu keşfin, astronotların daha uzun yaşamaya elverişli bir DNA izine sahip olduklarını gösterdiğini belirtti.

Dr. Öğr. Üyesi Cihan Taştan, “Hepimizin yaşam ömrü normalde 145 yıl. Ancak sigara, stres, sağlıksız beslenme gibi faktörler bu süreyi kısaltıyor. Uzayda telomer uzunluğunu artırabilirsek, yaşam süremizi uzatabiliriz.” diye konuştu.

Türkiye’nin uzayda yürüttüğü bu çalışmaların, Türkiye’nin uluslararası uzay arenasında konumunu güçlendirdiğini ve Türk bilim insanlarının ütopik hayaller kurmak yerine somut projelere imza attığını vurgulayan Dr. Öğr. Üyesi Cihan Taştan, gençlere “Sorunuz varsa oturun, o soruyu projeye, bir deneye çevirin.” mesajını verdi.

Programın kapanışını Üsküdar Üniversitesi Genel Sekreter Yardımcısı Cumhur Bakır yaptı. Katılımları için herkese teşekkür eden Bakır, YÖK’ün Bilim Kafe uygulamasının bilimi toplumla buluşturmasında güzel bir uygulama olduğunu, Üsküdar Üniversitesi olarak da toplumu bilimle buluşturma çalışmalarının süreceğini söyledi.

Samimi ortamda bilimsel sohbetler

Saat 17.00’den 19.00’a kadar süren etkinlikte, vatandaşlar merak ettikleri konular hakkında soru sorma imkanı buldu.

Çay ve Kahve ikramının da olduğu samimi sohbet ortamı, bilimin gündelik hayatın bir parçası olmasına önemli bir katkı sundu.

Buluşma, toplu fotoğraf çekimiyle sona erdi.

 

 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı